MUNZUR BABA’NIN KİRVELERİ KÜÇÜK GURBET KUŞLARI
Bütün Dersimliler için „Çemé Muzıri“, Kemeré Duzgıni“, „Gola Buğeré“, „Koe Jele“, „Koe Bağıre“ hem kutsal, hem de etimolijik bir mana ifade ederler; kendi dilimizden bize ait, binlerce yıllık tanıdık, koruyucu, kucaklayıcı, kanat gerici, bizim gibi bir şeydir onlar. Daha yakın, daha yöresel olanları da var; „Xızıré Pırdésur“, „Tummé Xızıri“, „Koe Soreşiye“, „Uwa Şinavdele“, „Hewse Haği“ de köyümüz Salördek ile Kırmızıköprü’nün biraz daha yerel manevi mekanlarıdır.
Çoğu Dersimli gibi sürgünleri, göçleri bitmeyen bir aileye mensubuz. 1938’de sürgününden 9 yıl sonra tekrar geri dönüldüğünden iki yıl sonra doğmuşum. Memleketimizin dili, töresi ahkamıyla büyüdüm. Ailemiz yörenin aydınlarından sayılır, hepisi okur-yazar, mobilyac, yapı ustası, sanatkar insanlardı. Babam Hüseyin Aslan uzun süre köy muhtarlığı yaptı, köyümüze yol, su, okul getirdikten sonra 1969’da Almanya’ya geldi. Özgür, yetenekli bu Dersim sanatkarına işçi heimi ile fabrika arasındaki tekdüzeli yaşam ve gurbet zor geldi. Aralıklarla ağabeyim Kazim ve benide yanına aldı. 1971’de amcamın kızı Beser’le evlendik ve 1972’de de Almanya’ya yerleştik. Ağabeyim ve kayınbiraderlerin aileleriyle şen, şakrak bir grup oluşturmamız yetmedi, babam 1973’te beyin kanaması geçirdi ve 1974 yazında da aramızdan ayrıldı. Bir süre sonra Musa amcam da dayanamadı memlekete kesin dönüş yaptı.
Kaldık biz „gençler“...
Sizin anlayacağınız sıladan ayrılalı yıllar oldu, Almanya’da çoluk-çucuklara, torun-toruncuklara karıştık. Her şeyiyle öyle özledik öyle özeldik ki memleketi, anlatmaya, tarife sözcük yetişmez... İşçi dernekleri, Alevi dernekleri, Dersim derekleri, iş ve iştigaller yatıştırmadı hasretimizi. Sabahattin Ali üstadın deyimiyle „kentler dar“ gelince ve sıkmağa başlayınca metropoller, büsbütün alevlendi bu özlem ateşi. Ne ki dönmeye kalkışsak o da zor, Avrupa’da doğmuş-büyümüş ciğerpareler, Dersimlilerin deyimi ile „dendiké zeré goze“ler orda kalacak! Her bahanede gider, sazlığını yitirmiş göçmen kuşlar gibi memleketin üzerinde dolanır dolanırız da konacak bir yer bulmamış gibi döner geliriz yine. Boşalmış köyler, bozulmuş bağlar-bahçeler, göçüp gitmiş komşular, kapıları kilitli çarşılar, bahçelerinde yaban otlar bürümüş ıssız okullar, viraneler ve geride az kalmış yoksul, çaresiz insanlar yürek ağrısı ve gözyaşlarımız olur gider.
Erkek torunumuz olursa, götürüp Munzur’da sünet ettirmeye ahdettik ki, hiç değilse kirvelik aşk-ı hürmetine memleketini unutmasınlar evlatlarımız, arada bir gidip toprağına yüz sürsünler istedik.
İki sene arayla (2004 ve 2006’da) iki erkek, 2005’te de yuvacıl Aliş ciğerperelerimiz doğdu. Hepisinin nüfus kağıdındaki doğum yerleri Ludwigsbur’dir de „nerelisin?“ diye soruluduğunda; „Dersimliyim, Pülümürlüyüm, köyüm Salördek’tir“ diye yanıt verirler „r“ eksiği dilleriyle, kararlı bir ciddiyet ve onur duygusu içinde...
Bu yıl artık zamanı geldi diye hazırlıklara başladık. Ovacığı fazla bilmiyorduk, sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi düşünüyorduk. Ne gam, dosttan dosta, dost diyarı harekete geçmişti bile; bize gerek kalmadan her şeyi kısa zamanda organize etmiş ve tüm hazırlıkları tamamlamışlardı. Bu sahipleniş ve dayanışma Dersim insanının, tarihinden ve kültüründen gelen müstesna bir haldır. Tören saati geldiğinde ve “Eylül Çay Bahçesi”nde toplandığımızda tüm hazırlıklar kusursuzdu. Yalnızca tüm efradın ilk törende hazır olamamalarının hüznü vardı. Ciğerparelerimin nenesi,Beser amcası Umut, halaları Fatma ve babaları Hüseyin’imin iş izinlerini tam denk düşüremediğimizden sünnet töreninde bulunamayacaklardı. Olsun dedik, onlar da bize Tunceli’deki şenlikte katılırlar...
Muradımıza erişmenin mutluluğu ile onca yolculuğun yorgunluğunu hisetmeden 20 Temmuz akşamı Ovacık’taki „Doğa Turistik Oteli“mize vardık.
21 Temmuz’da, törene başlamak üzere “Eylül Çay Bahçesi”nde buluştuk: Kazım ağabeyim ve eşi Yazgülü yenge,bacanağım kamber Dikme hanımı Fintoz, torunlarım ve annaleri gelinim Canan ile onun Amca oğlu ve daısının ailesi, düngürüm Ali Akbayın ailesi, bizi hiç yalnız bırakmayan yazar ve belgesel film sanatçıları Kazım ve Nezahat Gündoğan, Tunceli Barosu’ndan avukat Hüseyin Aygün, aile dostumuz, kirvemiz CHP merkez yöneticilerinden Ali Kılıç, bize büyük bir sürpriz yaparak incelik gösteren ulu rayberimiz Hüseyin Öznur ve ana Öznur, konakladığımız „Doğa Turistik Otel“in sahibi İmam Gedik, Ovacık „Eylül Çay Bahçesi“ sahibi Engin Yerlikaya, sünnet törenimizin niyazını hazırlayarak bir nevi torunlarımızın manevi ninneliğini üstlenen sevgili Kazım Gündoğan’ın annesi,dedemiz Yaşar Toprak,sünnetçi Fatih Maçoğlu ve diğer dostlarla kocaman bir grup olmuştuk.
Önce çay bahçesinin yöresel usul ve malzemelerle hazırlanan nefis “Organik Kahvaltı”sını yaptık, ardından Munzur’un kutsal gözelerindeki kurban yerinde kurbanımızı kestik. Sonra tekrar çav bahçesine dönerek “Purezına Mıhemed”i Yaşar dede nezlinde indirdik ve çocukların sünet töreni başladı. Ovacığın eşsiz güneşi, efil efil esen tertemiz dağ yelleri, sanki başka hiçbir yerinkine benzemeyen ulu ağaçları ve yeşilliği ve gürül gürül akan mübarek Munzur sularına karışan tören rütüellerinin yarattığı manevi atmosfer gerçekten harikaydı! Bununla birlikte Ovacıklı dostlarımızın bizi evimizde hisettiren büyük misafirperverliğini de minnetle kaydetmek isterim. Her şeyin gönlümüzce geçmesinin mutluluğu ile aynı yerde konuklarımızla hoş sohbet ve yarenik ortamında yemeklerimizi yedikten sonra 4 Agustos’ta Tunceli’nin Munzur kenarındaki çay bahçesinde programımızın eğlenceli bölümünde buluşmak üzere dağıldık.
Dört Ağustos proğramımıza başta Almanya’daki komşumuz olan Elazığlı Fethi Barış ve ailesi olmak üzere yeni dostlar katıldı. Bu arada birinci bölüme katılamayan aile bireylerimizin de Almanya’dan gelmesi sevincimizi tarifsiz derecede büyüttü. Müzikli, davul-zurnalı ve içkili ziyafetlerle geç saatlere kadar Munzur kenarında eğlendik.
Ve artık ayrılık zamanının hüznü çökmüştü. Sey Rıza’nın ezgisindeki gibi “Tew wolat wolat wolat/Wolat çıqa şirino/ Halvehal desté mordem/Coru cıra nébeno” diye diye yollara düzüldük... Sahiden de elimiz olmadı ayrılmaya, yüreklerimiz arkada kala kala ve kirpiklerimiz ıslana ıslana...
Bu mutlu olayımızı “haber” olsun diye değil, böyle mutlu gönlerin oradaki hazı siz dostlarımıza da nasip olsun diye, hak murada eriştirsin diye paylaşmak istedim.
Nice mutlu Dersim buluşmaları dileğiyle.
Ali Riza Aslan
Kasım 2008
Asperg (Almanya)